Trabzon İmparatorluğu Tarihi (1. Bölüm) 1204-1332 – –
İçindekiler
Makale: Özhan Öztürk
Trabzon İmparatorluğu’nun Kuruluşu
1180 yılında Bizans imparatoru I. Manuel Komnenos ölünce yerine henüz çocuk olan II. Aleksios Komnenos geçmiş, annesi İrene ise naip olmuştur. İmparatorluğun kargaşaya sürüklenmesi üzerine Ünye bölgesinde vali olan I. Andronikos Komnenos (MS 1183-1185), İstanbul’a gelerek 12 yaşındaki imparatorla birlikte tahta çıkmış, 3 yıl sonra imparatoru saf dışı bırakmıştır.
24 Ağustos 1185’de Sicilyalı Normanların neredeyse hiç direniş görmeden Selanik’i ele geçirip, İstanbul’a Latin karşıtı çizgide yer alan Andronikos’un üzerine yürümüşlerdir. Başkent sokaklarına panik havası hâkim olurken Aleksios ile birlikte hanedan ve saraydan pek çok görevlinin de katledilmesini kabullenmeyen Angelos adlı soylu bir ailenin desteğiyle ayaklanan Bizans halkı Andronikos’u tahtan indirilip yerine II. Isaac Angelos’u (1185-1195) geçirmiş, Andronikos ve kör oğlu Manuel vahşice öldürülmüştür.[1] Manuel’in hapsedilen Aleksius ve David adındaki iki kardeşi[2] bir varsayıma göre Gürcistan Kraliçesi Tamara tarafından hapisten kaçırtılmış, kraliçe çocuklarla birlikte Bizans mücevherlerinden bir kısmını da beraberlerinde götürmeye muvaffak olmuştur.
İstanbul’un 17 Temmuz 1203 tarihinde IV. Haçlı seferiyle gelen Latinler tarafından işgal edilmesinin ardından IV. Aleksius tahta geçirilmiş ama 1204 Ocak’ında İstanbul halkı isyan ederek IV. Aleksius’u öldürmüş ve tahta babasının damadı V. Murtzuphlos’u geçirmiştir. Bu olaydan sonra kendi aralarında anlaşan Haçlılar 13 Nisan 1204’de şehre saldırarak, üç gün şehri yağmalamış, Baudoin de Flandre’yi (Balduinos) tahta çıkararak İstanbul’da bir Latin devleti kurmuşlardır[3]. Roma İmparatorluğu’nun başkentinde bir Latin devleti kurulmasının ardından Bizans tahtının varisleri ve asilzadeler İstanbul’dan kaçarak sığındıkları bölgelerde yerli halkın desteği ile Bizans’ın devamı sayılan devletler kurmuştur ki Trabzon’a yerleşen Komnenoslar dışında Aleksios Angelos’un damadı Theodore Laskaris (Deli Theodore) İznik’te (Nikea), Michale Angelos ise Teselya ve Epirus’ta bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Trabzon İmparatorluğu’nun 1204-1390 yılları arasında ilk elden bilgi veren Trabzon mahkemesi protonotariosu Michael Panaretos’un yaklaşık 20 sayfalık çalışmasının[4] bir başka çalışmadan etkilenmiş hatta kopyalanmış olması ihtimali[5] Jakob Philipp Fallmerayer’ın Trabzon İmparatorluğu adlı çalışmasında sorgulanmıştır[6]. Fallmerayer tarafından yayınlanan çalışmada 1429’a dek gelişen bazı olayların yer alması sonradan başka bir yazarın yaptığı eklemeler olarak düşünülmektedir. Panaretos’un kroniği[7] dışında Fallmerayer’in fragmanları[8] ile Athanasios Papadopoulos-Kerameus’un 19. yüzyıl koleksiyonu[9] Trabzon İmparatorluğu’na dair birincil kaynaklar kabul edilmektedir. Bryer’a göre Trabzon İmparatorluğu tıpkı Gürcüler ve Kilikyalı Ermeniler gibi ayrılıkçılık ve yerel kimliğin temsilcilerinden olup, Bizans ile ilişkisini yorumlayan yazar modern dünyadan birer kıyaslama yapılması halinde Nikea’nın Tayvan, Trabzon’un Bangladeş olduğu kanaatindedir[10]. Buna karşın King, Trabzon’un çok dilli ve çok dinli Konstantinopolis ile kıyaslandığında çok daha fazla Yunan karakteri taşıdığını iddia etmiş, yerel Bizans iktidarları arasında en “Yunanlı” kalanın göçebe Türkler ile en yakın yaşayan olmasının ironisine dikkat çekmiştir [11].
Komnenos hanedanının varisleri Aleksios ile kardeşi David sığındıkları halaları[12] Gürcü Kraliçesi Tamara’nın[13] (1184-1212) sağladığı bir ordu ve yerli paralı askerler ile Doğu Karadeniz sahilinde ortaya çıkmış, 1204 Nisan ayında muhtemelen 23 Nisan’a denk gelen St. George günü Trabzon önlerine gelindiğinde Nikephoros Paleologos kenti hemen teslim etmiştir[14]. Trabzon İmparatorluğu aynı zamanda Komnenos hanedanının tekrar ata topraklarına dönmesi açısından da ilginç bir gelişmedir. Adlarını tarihçi Michael Attaleiates’inde kesin tanıklığıyla Trakya’daki Komne köyünden alan[15] Komnenoslar gerçekte Anadolulu soylu bir aile olup, Kastamonu’daki[16] büyük çaptaki mal varlıklarından Paphlagonialı oldukları anlaşılmaktadır[17]. Isaac, VI. Michael Stratiotikos’un stratopedarkhesi[18] iken Michael’e karşı askeri bir darbe düzenleyerek kendisini imparator ederek Komnenos hanedanını başlatmış, aile İstanbul’da 104, Trabzon’da 252 yıl hüküm sürmüştür.
Gürcü kroniklerinde[19] Trabzon devletinin kuruluşu Tamara ile Bizans arasındaki gerginlik ile açıklanmaktadır. Muhtemelen Tamara kardeşini kör eden ve şark hâkimlerine hediye ve altın getiren Gürcü rahiplerini talan ettirerek Komnenos hanedanını deviren III. Aleksios Angelos’a tepki olarak, Latin işgalinin de yarattığı kargaşadan faydalanarak[20] Bizans topraklarına sefer yapmıştır[21]. Bir ihtimal baştan planlamamasına karşın üstüne bir de yeğeninin Trabzon civarında bir devlet kurmasını sağlamıştır[22]:
“Çariçe Tamara Yunan kralına öfkelenerek Lixt Çayı’nın karşı tarafına bir miktar asker gönderdi ve Laziya, Trapesunt, Limoni, Samsun, Sinop, Kerasunt, Kitera, Amastria, Heraklia bütün Paphlagonia ve Pontus topraklarını akrabası Aleksius Komnenos’a, Andronikos’un oğluna verdi[23]”
I. Aleksios Komnenos Dönemi
I. Aleksios[24], henüz 22 yaşındayken kendisini Roma imparatoru –Tüm Doğu’nun,
İberyalıların ve Denizaşırı toprakların efendisi- ilan ederek, Büyük Komnenoslar[25] adıyla Bizans tarihinde 257 yıl sürecek en uzun ömürlü Rum hanedanını kurmuştur. I. Manuel Büyük Komnenos (1238-1263) dönemine dek Trabzon imparatorları “basileos” ve “Romalıların imparatoru” ünvanları kullanmıştır. 1261’de Konstantinopolis Latinlerden tekrar Rumlara geçtiğinde VII.
Michael Trabzon krallarına bu durumdan hoşnutsuzluğunu anlatınca, elçiler vasıtasıyla imparatorluk amblemlerinin Komnenoslar tarafından kullanımına son verdirmeyi başarmış, 3. kızı Eudokia’yı II. John (1280-1285) ile İstanbul’da evlendirerek iki devlet arasında anlaşmayı sağlamıştır. Trabzon kralları bu dönemden sonra Roma imparatoru yerine “Doğu, İberia ve Perateia’nın basiloes ve impatratoru” ünvanını kullanmasını sağlamıştır[26]. Trabzonlu tarihçi Panaretos’un efendisini “basileos” olarak anması doğal olmakla birlikte, modern tarihçiler Aleksios’un egemen olduğu coğrafi alanın sınırlarına bakıldığında “imparator” olarak anılmasının doğru olup olmayacağını tartışma konusu yapmıştır. İlk olarak Fallmerayer, 1204’de ortaya çıkan İznik, Efir, Bizans ve Trabzon devletlerinin yöneticilerinin tümünün Doğu Roma İmparatorluğu’nun varisi olduğu iddiasıyla kendilerini basileos olarak adlandırırken rakipleri için küçümser sıfatlar kullandıklarını, Bizans memurlarının Komnenoslar için kullandığı “Trabzon dükü” ifadesinin kabul edilemeyeceğini, Kafkas geçidi ile Ereğli arasında hüküm süren bu sülalenin basileos unvanının hak ettiğini bildirmiştir.[27] Bizanslı tarihçi Pachymeres’in “Laz sınır devleti” olarak andığı[28] krallık, Gürcü kroniklerinde Gürcü nüfuzunda[29] bir devlet olarak ele alınmakta hatta Tamara dönemi anlatılırken Aleksios Komnenos’tan “Trabzon komutanı”[30] unvanıyla bahsedilmektedir. İbni Bibi’nin Selçuklu kroniğinde “Canik hâkimi”[31], Osmanlı[32] ve Akkoyunlu[33] kaynaklarında ise “Trabzon tekfuru” adıyla anılan Komnenosların hâkimiyet alanının kendilerinden önce Trabzon dükü olarak nitelenmiş Theodore Gabras ile aşağı yukarı aynı alan olduğu düşünüldüğünde “basileos” tanımlamasının abartılı, Bizanslı tarihçilerin yakıştırdığı “dük” tanımının ise makul bir unvan olduğu, Komnenosların kudretinin Haçlı seferleri sırasında Kudüs ve Antakya’da kurulan kontluklara ancak denk olduğu anlaşılmaktadır.[34] Bununla birlikte Aleksios’un pozisyon ve unvanını kudretine göre değerlendirmek yanlıştır; Rum halkınca kabul edilebilirliği en yüksek hanedana mensup olduğu[35] ve yasal hakkı olan Bizans tahtına oturmak istediği için Nikea ve İstanbul’a yürümeden önce kendini “basileon” olarak adlandırması yerinde bir politik tavırdır.
AIMA Kehaneti Nedir?
Trabzonlu Komnenoslar’ın sürdürdüğü ilginç bir gelenek ise AIMA kehanetini sürdürmesi ve Trabzon imparatorlarının isimlerinin A (Aleksios, Andronikos), I (İoannis [Yannis], İrene), M (Manuel, Mihail), A harf sırasını takip eder şekilde devam etmesidir. Bizans imparatoru I. Manuel Komenenos, 1150’lerin sonları veya 1160’ların başlarında (1143-1180) bir falcıdan oğlu II. Aleksios’un saltanat süreceği zamana dair kehanette bulunmasını isteyince Yunanca “kan” anlamına gelen αίμα cevabını almış, Niketas Khoanites’e göre imparator oğluna Aleksios adını atası I. Aleksios’u onurlandırmak için değil AIMA kehanetini sürdürmek için koymuştur ki Bryer ve Shukurov’un da değindiği gibi gerçekten de Trabzon Komnenosları dedelerinin başlattığı geleneğe sadık kalmışlardır[36].
Aleksios’un kardeşi David, sahil boyunca ilerleyerek Samsun ve Sinop’tan sonra Karadeniz Ereğlisi’ni ele geçirerek, Bithynia’nın doğu sınırına dayanmış böylece Komnenoslar kısa bir süre için de olsa Gürcü sınırındaki Soterioupolis[37] ile Herakleia Pontika arasında egemen olmuş, Perateia[38] adı verilen Kırım ve civarını vergiye bağlamıştır. Perateia, Kırım civarındaki Trabzon İmparatorluğu’nun denizaşırı toprakların adı olup, Kherson, Kerç ve civarındaki bölgeyi içermekteydi. Perateia’da ki Trabzon kontrolü Tatar ve Ceneviz baskısı altında I. Aleksios’un öldüğü 1222 yılında iyice zayıflamışsa da başkenti Doros[39] olan Trabzon destekli Theodoro prensliği[40] 1204 – 1475 yılları arasında Kırım’ın güneyinde varlığını sürdürmüştür.
Trabzon Devletine karşı Latin, Selçuklu ve Nikea İttifakı
İstanbul’un Latinler tarafından ele geçirilmesiyle birlikte güneydoğu Karadeniz sahilinde Trabzon merkezli bağımsız bir Rum devletinin kurulması Müslüman tüccarlar açısından Kırım’dan başlayıp İran, Suriye ve Irak’a uzanan Karadeniz ticaret yolunun güvenliğini olumsuz etkilemiştir. İbnü’l-Esir Suriyeli tüccarların Rus ve Kıpçak tüccarlarıyla bağlantısının kesildiğini, Şam, Irak, Musul ve el-Cezire’den gelen tüccarların ileri gidemeyerek Sivas’ta kaldıklarını, bir süre bekledikten sonra geri döndüklerini halkın çeşitli ihtiyaç maddelerinin[41] temininde sıkıntıya düştüğünü bildirmiştir.[42] 1205-1210 arasında Doğu Anadolu, Pontus ve Azerbaycan’ı gezen adı bilinmeyen ama Horasanlı olduğu sanılan bir tüccarın 1220-1221’de anılarını aktardığı “Acayip el- Dünya” adlı coğrafya çalışmasında Rum sınırında[43] yer alan Türklerce yönetilen Sivas şehrinde her birinde 500 bin dinar değerinde para veya mal bulunan 300 kervansaray olduğunu, yılın 3 ayı boyunca “Nilü” adı verilen pazarının Türklerce akın akın doldurulduğunu kürk, altın nakışlı kadife Bizans elbiseleri, halı, keçe, at, katır, koyun, erkek ve kadın köle temin edilebileceğini bildirmiştir.[44] Bahsi geçen tüm malların Trabzon yoluyla Sivas’a geldiği düşünüldüğünde Trabzon İmparatorluğu’nun kuruluşu hele ki Samsun ve Sinop limanlarını da ele geçirerek büyüme tehlikesinin Anadolu ve Suriyeli Müslüman tüccarları ne derece tehdit ettiği daha net ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak Haçlı seferleri sırasında abluka altına alınan Mısır ve Suriye limanlarının güvenli olmaktan çıkması ile Kırım-Astrahan-Orta Asya yolunun da verimsizleşmesi Trabzon-Şam, Trabzon-Basra ve Trabzon-Tebriz kervan yolları ile Trabzon limanının stratejik önemini arttırmıştır.[45] Latin kontrolündeki zayıf Bizans’a karşın Anadolu ticaret yollarının deniz aşırı bölgelere açıldığı Sinop ve Trabzon gibi limanların bağımsız bir Rum devletinin egemen olması Arap ve Anadolu ticaret burjuvazisini rahatsız ederek Latin Bizans, Selçuklu ve Laskaris’i Trabzon devletine karşı birleştirmiştir. Böylece Komnenoslar’ın batıya ilerlemesini tehdit olarak gören İstanbul’daki Latinler, kervanları Sivas’ta limanların açılmasını bekleyen Selçuklular ve böylesine güçlü müttefiklere sahip zayıf Theodore Laskaris hep birlikte Trabzon yayılmasını Batı yönünde durdurmayı başarmıştır[46]. Trabzon’u ele geçiremeyen Selçuklular 1205-1206 savaşlarında Samsun’a da hâkim olamamakla birlikte Müslüman tüccarların -yerli Rumlar tarafından pek hoş karşılanmasalar da-[47] bu liman üzerinden Kırım ile ticaret yapabilmesini dolayısıyla Anadolu ticaret yolunun güvenliğini sağlamayı başarmıştır.
David, Latin imparatoru Henry ile anlaşarak Sinadenos komutasında bir orduyu Andronikos Gidos’un komutasındaki Laskaris’in kuvvetlerinin üzerine göndermişse de yenilmiş, Laskaris Amasra ve Ereğli’yi geri alarak Komnenoslar’ı Sinop’un batısından atmıştır. 1205-1208 arasında Theodore Laskaris ile Bithynia ve Paphlagonia’da çok sayıda muharebeye giren Aleksios’un kardeşi David’in 1212’de henüz 27-28 yaşında olduğu halde öldüğü bilinmekteyse de[48] sebebi henüz aydınlatılamamıştır[49].
Gerek İznik gerekse Trabzon krallarının Sinop’u elde etme arzusu Selçuklular’ın kontrolünde yapılan Anadolu ticareti için hayati önemde olan Sinop limanının I. İzzettin Keykavus (1211-1220) tarafından ele geçirilmesini gerektirmiştir. Sinop’un kaybının ardından Trabzon İmparatorluğu’nun Bizans ve Nikaea devletleri ile ortak sınırı kalmamış, Trabzon dış politikası Selçuklular, Gürcüler ve Cenevizliler’in yanı sıra Erzurum ve Erzincan emirlikleriyle ilişkilere odaklanırken, Aleksios Trabzon surlarını onartıp, önlerine derin hendekler açtırarak savunma gücünü arttırmayı da ihmal etmemiştir. İzzettin Keykavus, 1214 tarihinde Sinop’a avlanmak için gelen Aleksios’u bir ziyafet sırasında ani bir baskın ve kısa bir çarpışmanın ardından sonra sağ ele geçirmeyi başarmıştır. Aleksios kendisiyle birlikte esir düşen adamlarından birisini kentin teslim emriyle birlikte Sinop’a göndermeye mecbur olmuşsa da kenti savunanlar imparatorun yerine geçebilecek oğulları olduğu gerekçesiyle Sinop’u Müslümanlara teslim etmeye yanaşmamışlardır[50]. Selçuklular zor kullanarak şehri almayı başardıktan sonra Ağustos ayında imparatoru ancak yüksek bir fidye, yıllık vergi ödeme, sefer zamanı Selçuklu ordusuna asker gönderme şartlarını içeren bir anlaşma karşılığı serbest bırakmıştır[51]. Bu durumdan faydalanmak isteyen Theodore Lascaris krallığını doğuya doğru genişletmek istemişse de Sinop’un düşmesine seyirci kaldıktan kısa süre sonra 26 Ağustos 1214’de patrik IV. Michael Autorianus ölünce beklemeyi tercih etmiş, 28 Eylül’de Theodore Irenicus yeni patrik olarak seçilince ordusuyla Paphlagonia’ya girmiştir. Lascaris, Latin kardinal Mesarites’e göre Kasım ortalarında –muhtemelen Ereğli ve Amastris dâhil- tüm Paphlagonia kalelerini ele geçirmeyi başarmıştır[52].
I. Andronikos Gidon Dönemi
Nikea imparatoru Deli Theodore Laskaris’in strategoslarından biri olan I.
Andronikos Gidon[53], amcası Aleksios’un 1222 yılında ölümünün ardından tahta geçmiştir. İran, Kafkasya ve Azerbaycan’ı ele geçiren Moğollar 1223’de Kırım’ı da istila ederken Azerbaycan’da olan Celaleddin Harzemşah’tan aldığı cesaretle Andronikos, Kırım’da bulunan Suğdak kalesini[54] ele geçirerek Selçuklular’ın Sinop üzerinden kontrol ettiği Anadolu ticaret yolunun[55] karşı kıyısını kontrol altına almak istemiştir. Bunun üzerine 1223’de Konya sultanı Alâeddin Keykubad Trabzon’u kuşatmış, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkmış[56] Kastamonu uçbeyi Hüsameddin Çoban komutasında bir donanmayı 1227’de Suğdak’a yollayarak Trabzonluların kaleden çekilmesini sağlamıştır. Bu dönem Perateia’dan gelen vergiyi taşıyan bir Trabzon gemisi fırtına nedeniyle Sinop limanında Selçuklular’ın eline düşmüş; Alâeddin Keykubad’ın oğlu Melik gemiye ve paraya el koyup, yolcu ve mürettebatı esir ederek barış anlaşmasına aykırı hareket etmesinin yanı sıra, bir filoyu da Perateia’yı yağmalamak üzere göndermiştir. Selçuklu egemenliğinden çıkmak için bu olayı fırsat olarak gören Andronikos donanmasını Sinop’a göndermiş, şehrin surlarına kadar olan bölgeyi yağmalatmıştır. Andronikos müsadere edilen gemilere mukabil, Hayton[57] komutasındaki Selçuklu donanmasını mağlup ve tayfalarını esir ettirip, gemiyi ve esirleri kurtarmış, parayı da geri almıştır. Bu olayın üzerine I. Alâeddin Keykubad (1220- 1237), reis Hayton idaresindeki donanmasıyla denizden ve Doğu Anadolu seferi dolayısıyla Erzincan’da bulunan oğlu Melik’in emrindeki kuvvetlerle karadan kuvvetler sevk ederek Trabzon’u kuşatmış[58], kuşatma detayları Trabzon metropoliti Joannes Lazaropoulos tarafından 14. yüzyılın ikinci yarısında not edilmiştir[59].
Deniz kuvvetleri limana ulaşınca 1222-1223 kışında Melik, 2 bin atlıdan oluşan kuvvetleriyle Kolambat boğazını geçerek Bayburt ile Zailoussa arasında yer alan Katoukion’da kamp kurmuş burada Bayburtlular’dan Trabzon’a en kolay Hortokop yakınlarındaki Kara Kapan boğazı üzerinden ulaşabileceğini öğrenmiştir. Melik Maçka’da bulunan Livera’ya ulaştığında Andronikos 500 süvariyle Lavra (Vazelon) kalesinden onu karşılaşmak için Dikaisimon’a (Cevizlik) doğru yola çıkmış, yerel destek güçlerinin komutanı Theodor ise St. Merkourios’ta beklemişir. Andronikos asker sayısının azlığına karşın kesin zafer kazanmış ordusu dağılıp bir bölümü Değimendere’de boğulan Melik ise kaçmayı başarmıştır. Andronikos’un güçleri Theotokos Chrysokephalos yakınlarında kamp kurarken Melik St. Constantine ve St. Barbara dereleri arasından saldırıya geçince iki ordu St. Prokopios kilisesi önlerinde karşılaşmış, iki orduda ağır kayıp vermişse de Selçukluların kaybı daha fazla olmuş, Keltzine ve Sebasteia’lı (Sivas), askerlerin çoğu ile Sultanın Sinop komutanı olan yeğeni öldürülmüştür. Yenilgisine misilleme olarak St. Eugenios kilisesini kısmen yıktıran Melik kenti yeniden kuşatmışsa da ele geçirmeye muvaffak olamamış buna rağmen imparatora temsilciler göndererek kabul edilmesi mümkün olmayan isteklerde bulunmuştur. Yiyecek ve su sağlamak için kuşatmaya ara veren Melik’in kamp yeri gece yarısı Haldiya ve Maçkalı köylülerce basılmış at ve adamlarının bazılarını kaybetmiş, o da öfkeyle kente ani bir gece saldırısı yapmaya karar vermiştir. Sağanak yağmur altındaki saldırısı püskürtülüp, adamlarının çoğu öldürülen Melik Gıyaseddin Keyhüsrev korumalarıyla Kouratoreion’e doğru kaçmaya muvaffak olmuşsa da ertesi gün hafif silahlı Maçkalı köylüler[60] tarafından yakalanıp esir edilerek (1228), Trabzon’a imparatorun huzuruna getirilmiştir. Andronikos ihtiyatlı davranarak Melik’e iyi muamele etmiş, onu bir grupla birlikte serbest bırakmıştır. Trabzon, bu zaferden sonra Selçuklu sultanının hizmetine asker göndermek, vergi ve hediye vermek yükünden kurtulmuş, dahası zaferin şehrin koruyucusu St. Eugenios’in sayesinde kazanıldığını düşünen halk tarafından St. Eugenios kilisesi “Altınbaşlı Bakire” olarak adlandırılmaya başlanmıştır[61]. Bu dönemde Trabzon’un sınırları batıda Sinop’tan doğuda Gürcistan’a uzanmakta ve güneyde Ermeni kenti Koloniea’yı kapsamaktaydı.
Celaleddin Harzemşah, Gürcistan’ı işgal ederek Trabzon’a komşu dahası Asya’nın batısında hâkimiyet için Selçuklu sultanına rakip olunca, Trabzon bu rekabette tarafsız kalamamıştır. Bununla birlikte Celaleddin ile Trabzonluların ittifaklarına dair verilen bilgilerin doğruluğu da tartışmalıdır[62]. Celaleddin Harzemşah, 10 Ağustos 1230’da Yassı Çimen’de I. Alâeddin Keykubat ile müttefiklerine yenilince, Harzemiler’den 3.000 kadarı Canik dağlarını aşarak Trabzon bölgesine sığınmışsa da[63] pek çoğu Trabzon köylüleri tarafından öldürülmüştür. W. Miller ise Beauvais’i kaynak göstererek, Trabzon’un savaşta kaybeden tarafta yer aldığını bunun karşılığı olarak Sultana 200 mızraklı veya 1000 adam haraç karşılığında verdiğini belirtmektedir[64]. Trabzon imparatorunun, 1231’de I. Alâeddin Keykubad’ın hâkimiyetini tanıdığı ve tabiiyet şartlarına uyarak gönderdiği kuvvetlerinin Alâeddinle (1219-1236) birlikte Eyyübilere karşı hareket ettikleri kaydedilmiştir[65]. Moğollar Gürcistan, İberya ve Lazika bölgesini ele geçirip, Trabzon’a iyice yaklaşmış, bu sırada Sebastopolis Rum hâkimiyetinden çıkmış, bağımsız bir krallık olmuştur[66]. Andronikos, altın sikke bastıran ilk Trabzon imparatoru olmuş, Selçuk güçlerine karşı kazandığı zaferden sonra Panagia Chrysokephalos manastırına değerli taşlarla süslü bir sütun hediye etmiş[67], 13 yıl saltanat sürdükten sonra 1235’de ölünce Thetokos Chrysokephalos’un tapınağına gömülmüştür[68].
I. Yannis Dönemi
Andronikos’un ve yerine geçen Axouchos[69] lakaplı I. (John) Yannis[70]’in dönemi (1235-1238) hakkında pek bilgi bulunmamakta olup, çevgân[71] oynarken attan düşerek öldüğü kayıtlıdır[72].
I. Manuel Dönemi
I. Manuel[73] Mart 1238’de tahta çıkıp, 1263’e dek 25 yıl saltanat sürmüş olup[74],
“büyük kumandan” ve “talihli” lakaplarıyla tanınmıştır. Manuel, mızraklı askerlerini hizmetine verdiği, Baycu Noyan komutasındaki kuvvetlerinin, 1243’te Kösedağ’da Moğollara yenilmesiyle, Moğol hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır[75]. Keykubad’ın 1237’de ölümünün ardından Selçuklu tahtına çıkan II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde gerçekleşen Moğol istilası Türkmen kabilelerinin Anadolu’ya göç etmesine sebep olmuş ve Selçuklu Devleti ile Hristiyan bölgeleri arasındaki tampon bölgelere yerleşerek Anadolu’nun demografik yapısını değiştirmişlerdir. Anadolu’da görevli bulunan Moğol komutanlar bağımsız beylikler kurma arzusu gösterirlerken, Moğolların siyasi merkez olarak Tebriz’i seçmesi Tebriz-Erzurum ticaret yolunun limanı olan Trabzon’un önemini sürdürmesini sağlamıştır[76]. 1344 tarihli Venedik dokümanlarında adı “Anadolu ve Karadeniz’in Efendisi” olarak geçen, İlhanlı komutanlarından Eretna 1341’de sınırları güneyde Niğde ve Aksaray’dan doğuda Kolonia (Şark-ı Karahisar) ve Erzincan’a kuzeyde Samsun’a dek uzanan bağımsız bir beylik kurmuş ve Trabzon İmparatorluğu’na komşu olmuştur[77]. 1243 yılı Ocak ayında çıkan yangında yıkılan Trabzon kenti büyük zarar görüp, yeniden kurulmuş bu tarihten sonra 1303, 1319, 1341, 1456 tarihlerinde çıkan yangınlar da şehre ciddi boyutlarda zarar vermişlerdir[78].
I. Manuel, 1253’de Fransa kralı IX. Louis ile ittifak arayışına girişirken, MS 1256’dan itibaren Moğolların batıdaki varisi olan İlhanlılar’la da iyi ilişkiler geliştirmiş, İlhanlı başkenti olan Tebriz ile Erzurum üzerinden yapılan ticaretin limanı olan Trabzon iyice zenginleşmiştir. 1258’de Hülagü Han’ın Bağdat’ı yakıp yıkması sonucunda Ermenistan ve Fırat vadisi üzerinden Zigana geçidi vasıtasıyla Trabzon’a ulaşan ticaret yolunu canlandırmıştır. Karadeniz’de İtalyanlar ile Trabzon arasındaki rekabete 1214’de Sinop’u sonrasında ise karşı kıyıda Suğdak’ı ele geçirerek[79] dâhil olan Selçuklular bu dönemde gerilerken Trabzon sikkeleri imparatorluğun dışında özellikle Gürcistan’da kullanılmaya başlanmıştır. Çin’i ziyaret eden Venedikli Marco Polo bile 1295’te Tebriz’den Venedik’e Trabzon üzerinden dönmüştür. I. Manuel, 1250-60 yılları arasında Ayasofya manastırını inşa ettirmiştir.
Trabzon’un ipek yolu[80] üzerinde kilit noktası olan bir liman konumuna dönüşmesi ve İlhanlı hâkimiyetiyle Erzurum-Tebriz ticaret yolunun güven altına alınmasının sağlanmasıyla canlanan ticaret, Akdeniz deniz ticaretini tekel altına almaya çalışan Cenevizliler ve Venedikliler’in dikkatini çekmiştir. Trabzon’da ticaret kolonileri olan[81] her iki deniz gücü de özellikle İmparator II. Aleksios (1297-1330) zamanında pek çok imtiyaz elde etmişlerdir. İlhanlılar’a tabi olan ve ticaretin gün geçtikçe zenginleştirdiği Trabzon, bu süreçte İran’a her sene haraç olarak üç tümen vermekteydi[82]. 1259 yılında I. Manuel, Sinop limanını tekrar ele geçirmeye muvaffak olmuşsa da Selçuklu veziri Muiniddin Pervane İlhanlı tahtına çıkan Abaka Han’ı kutlamak için yanında IV. Kılıç Arslan ile Tebriz’e gittiğinde Sinop’u ele geçirmek için izin almayı başarmış[83] (1265), II. Andronikos[84] döneminde (1263-1266) kent uzun süre direnmekle birlikte 1266’da yeniden Selçuklu hâkimiyetine girmiştir. Trabzon’un ticari potansiyeli artmaya devam etmiş 1263 yılında Provence kontu Anjoulu Charles’in mektubunu taşıyan iki Marsilyalı tüccar kente gelmiştir. Fallmerayer, Hülagü Han’ın 1265’te ölümünün ardından Trabzon üzerindeki Moğol hâkimiyetinin bittiğini bildirmiştir.
I. Andronikos’tan sonra tahta çıkan yarı-üvey kardeşi Georgios[85] 1266-1280 yılları arasında hüküm sürmüş, Bizans imparatoru VIII. Michael Palaiologos karşıtı bir politika izlemiş, Provence kontu ile ittifak yaparken[86] Abaka Han’ın (1265-1281/2) düşmanlığını kazanınca, Haziran 1280’de Taurezion dağında kendine ihanet eden adamları tarafından esir edilip[87], tahtı kardeşi II. Yannis’e bırakmak zorunda kalmıştır[88]. İbn Bibi, Canit[89] kralı olarak andığı Georgios’un Sinop’u denizden kadırgalarla kuşatmasına karşın Sinop komutanı Tay Buğa’nın komutasında Çepni Türkmenlerine yenilerek çekildiğini kaydetmiştir.[90] Ermeni kaynaklarında İlhanlılar tarafından idam ettirildiği yazılmakla birlikte Abaka Han’ın 1282’de ölümü sırasında tahtta olduğu bilinmesi bu kaydı yalanlamaktadır. 1284’te tahtını geri almak için Trabzon üzerine yürümüşse de destekçileri yok edilmiş, George’da dağlara doğru kaçarken yakalanmıştır. Akıbeti bilinmemekle birlikte Panaretos’un kendisini “gezgin, sahtekâr” anlamlarına gelen planos[91] lakabıyla anması sonrasında avare bir hayat sürdüğünü düşündürmektedir.
I. Yannis[92], Bizans ile ilişkileri düzeltmeye çalışmışsa da gerek Rumların liderliği gerekse Doğu Kilisesini Batı ile birleştirmek için 1274’de 2. Lyon konsilinin (31 Mart 1272) toplanması çağrısı yapan Michael’dan farklı olarak imparatorluk tacı için Ortodoks Kilisesinin varlığını gerekli görmesi yüzünden çatışma devam etmiştir. 1261 yılında Konstantinopolis, Latin işgalinin ardından kendini ancak toparlayabilmiş, VII. Michael Palaiologos kendini Roma imparatoru ilan ederken Trabzon imparatorunu “Laz hükümdarı” olarak tanımlamıştır[93]. Trabzon bu döneme kadar Bizans İmparatorluğu’na ait sembol ve simgeleri kullanmış bu yüzden Konstantinopolis ile sorun yaşamışsa da Bizans resmi tarihçileri, siyasi rakip olarak görülen Trabzon kralları için imparator unvanı ısrarla kullanmamışlardır. İki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmek isteyen Michael’in daveti üzerine gönülsüzce de olsa İstanbul’a giden Yannis burada 1282’de imparatorun üçüncü kızı Eudokia Palaiologina ile evlenmiş, Trabzon’a döndüğünde seleflerince o güne dek kullanılan “Roma İmparatoru ve tüm doğu, İberya[94] ve denizaşırı illerin otokratı” unvanından vazgeçerek kendini Büyük Komnenoslardan (Megas Komnenos) birisi olarak tanıtmaya başlamış hatta “basil” yerine daha mütevazı bir unvan olan “despotes”[95] olarak tanımlanmaktan da gocunmamıştır.
II. Yannis, 1282’de Eudokia Palaiologina ile evlenmek için İstanbul’a gidince İmereti kralı VI. David[96] fırsattan istifade 1282’de Trabzon’u kuşatmışsa da ele geçirmemiş, ertesi yıl George Komnenos (1266-1280) tahtını geri almak için Trabzon üzerine yürümüşse de o da başarılı olmaması sonunda Yannis’in üvey kardeşi –I. Manuel’in Gürcü karısı Rusudan’ın kızı- Theodora’ya tahtı ele geçirmesi için yardım etmiştir.
Theodora’nın[97] kraliçeliği 1 yıl sürmüşse de kendi sikkelerini bastırmış, Yannis’in İstanbul’dan dönüp tahtı ele geçirmesinin ardından rahibe olmuştur. Yannis ile Theodora arasındaki iktidar mücadelesi sırasında Khalybia vilayetinin batısı[98] Türkler tarafından işgal edilip, harabeye çevrilmiştir[99]. 1291 yılında Papa IV. Nicholas, imparatora iki mektup yazarak Katolikliği kabul etmesini ve kutsal toprakları kurtarmak için düzenlenecek yeni haçlı seferine katılmasını, Hristiyanların Moğollar’a karşı elçisi olmasını teklif etmişse de teklifi karşılıksız kalmış, imparator 1297’de Limnia’da ölmüş, cesedi Panagia Chrysokephale kilisesinde defnedilmiştir.
II. Aleksios Dönemi
II. Aleksios[100] döneminde 10 yıl önce Batı Khalybia’ya yerleşen Türkmenler
akınlar yaparak, imparatorluğun ikinci şehri Giresun civarına sızmaya başlayınca, İmparator da Eylül 1301’de Kerasun civarında düzenlediği bir seferle Kustugan’ı ele geçirmiştir[101]. 1302 yılında Türkmenlerin çoğu öldürülmüş ya da kovulmuş, komutanları hapsedilmiş ve akınları önlemek için büyük bir kale inşa edilmiştir. Bu dönemde Karadeniz sahillerine yerleşen Cenevizliler Avrupa ile Asya arasındaki deniz taşımacılığını büyük ölçüde ele geçirmiş, 1261 yılında VIII. Michael Palaiologos ile imzaladıkları Nymphaeum anlaşması ile Karadeniz’de ekonomik tekel kurmaya çalışmışlardır. Galata’da kurdukları vergiden bağışık serbest kolonide olduğu gibi uzun zamandır yerleşik olduğu Daphnous’da yaptıkları ticaretten Trabzon’a da vergi vermemek için 1306’da imparatora baskı yapmışlardır.
II. Aleksios bu öneriyi kabul etmeyip, üstüne muhataplarından birikmiş vergi borçlarını da isteyince Cenevizliler ile Trabzonlular arasında çatışma çıkmıştır. 1310 yılında kalede yangın çıkıp, bir yıl sonra Haziran ayında silah deposu Latinler tarafından kundaklanınca, Aleksios 1314’de barış istemek zorunda kalmış 1316’da Cenevizliler’e 1319’da Venedikliler’e yeni imtiyazlar sağlanmıştır. 2 Ekim 1316 tarihinde Bayram Bey Rumların hayvanlarını sakladığı araziyi yağmalamıştır. Trabzon İmparatorluğu Cenevizliler’i engellemek amacıyla bir yandan Sinop’a yerleşmiş Pervaneoğulları ile ittifak yaparken[102] diğer yandan rakipleri Venedikliler’le de 1319 tarihinde bir ticaret anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre Venedikliler’den de Cenevizliler’in verdiği oranda vergi alınacak, onlara da kilise, ambar ve ev inşası için yer verilecektir. Aleksios, 1324’de liman etrafına surlar inşa ettirerek kentin savunmasını güçlendirmiş, geceleri kentte devriye gezen “nyktolalioi” adı verilen bir polis gücü oluşturmuş, ordu ve donanmayı yeniden organize etmiştir.
1306 tarihli bir kitabede[103], Tzanikhities[104] ve Kamakhenos adlı iki yerli ailenin güç kazandığı ve imparatorluğun yerli aristokratları olan Mezokhaldiler ve Bizans aristokrasisini oluşturan Scholariler arasında iktidar kavgasının yaşandığı dönemden bahsedilmektedir.[105] İç çekişmelerden dolayı direniş görmeden şehri yağmalayan Türkmenlerin 1341 yılıda yaptıkları akınlarda, şehir alevler içinde kalmıştır. Yarım yanmış vücutlar ve kaldırılamayan cesetlerden dolayı salgın hastalıklar kentte kol gezdiği o dönem Trabzon metropoliti olan Andreas Libadenos’un notlarıyla, Trabzon Metropolitliği arşivinde kayıtlıdır[106]. Babasına yapılan teklif II. Aleksios’a da yapılmış, Papa XXII. John, Trabzon kilisesini Roman Katolik Kilisesi’ne bağlayabilmek için 1329’da imparatoru Katolikliğe dönmeye davet etmişse de isteğine olumlu cevap bulamamış, Aleksios 33 yıllık iktidarının ardından 3 Mayıs 1330’da vefat etmiştir. Sağlığında St. Eugenios ve Sümela manastırlarına önmeli miktarda bağış yapan imparator, astronom Gregory Khioniades’e St. Eugenios için bir ilahi yazmasını emretmiş, 24 Haziran günlerinde St. Eugenios onuruna festival düzenletmiş, cenazesinde saray kâtibi (protonotarios) Konstantine Loukites övgü dolu bir konuşma yapmıştır.[107] Bu dönemde İran ile ticari ilişkiler artarken Farsça astronomi metinleri Yunanca’ya çevrilmesi sonucunda Trabzon’da astronomi çalışmaları yapılmıştır.
III. Andronikos[108], 1330 yılında tahta geçer geçmez iki erkek kardeşini (George Azachoutlou ile Michael Achpougas’u) öldürtmüş[109] diğer kardeş Basil ise İstanbul’a kaçmayı başarmıştır. Andronikos’un kardeşlerini öldürtmesi Trabzon halkını derinden sarsmış, hiziplere bölmüş, 20 ay süren iktidarı sırasında Trabzon tarihinde ilk olarak iç savaş çıkmış, Ocak 1332’de ölünce tahta 8 yaşındaki gayrimeşru oğlu II. Manuel çıkmıştır.
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016