Toplumsal Hayatla Sinema Arasındaki İlişki
Sinema, görüntülerin veya çizilmiş desenlerin ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan sanat dalıdır.
Yedinci sanat olarak bilinen sinemanın resmi anlamda sanat niteliğini evrensel boyutlarda kazanabilmesi 1940’lı ve 1950’li yılları bulmuştur. Bu yıllardan sonra pek çok ülkede sinema üniversitelere girmiş, sinema hakkında sürekli festivaller düzenlenir olmuş ve kitaplar, dergiler basılmaya başlanmıştır. Adanır’a göre sinema 1950’li yıllardan önce bir eğlence aracı, bir gösteridir. Sessiz sinema döneminden beri sahip olduğu estetik düzey bu yıllardan sonra evresel geçerliliğe sahip olmuştur. Bu yıllardan itibaren sinema yeniden keşfedilmeye başlanmıştır. Günümüzde hiç kimse sinemanın sanat olmadığını ileri süremez. Öyle olduğu için yönetmen de bir sanatçıdır. Sinema Batı’da ortaya çıkmış önce çıraklık sonra kalfalık daha sonra da ustalık ve son olarak sanatkarlık dönemi yaşamaktadır. Sinema, Türkiye’ye girdiğinde henüz kalfalık dönemindeydi(1915-1920/1925). Batı da icat edilmiş olmasına karşın sinemayı bulanlar başlangıçta sinemanın bir anlatım aracı olabileceğini hiçbir şekilde düşünmemişlerdir. Buradan da anlaşılacağı gibi sinemanın bir toplumsal ve kültürel anlatım aracı olduğu anlamı çıkarılabilir.
Toplumsal Yaşamla Sinema Arasındaki İlişki
Sanat toplumun bir üründür. İçinde yaşanılan toplumun yargı değerleri, düşünce yapısını yansıtır ve bu yapının gelişebilmesi için öneriler sunmaktadır. Sinema toplumsal gerçekliği sonraki kuşaklara taşıyabilen görsel ve işitsel öğelerle zengin olan hatta bu sayede anı birebir yaşanmışlık hissi uyandırır. Bu nedenle sinema gerçeği olduğu gibi yansıttığı sürece tarihe belge olabilecek toplumsal araştırmalara da kaynak olabilecek bir yapıya sahiptir. Bu nedenle sinema diğer sanat dallarında olduğu gibi toplumla kuvvetli bir bağı olan ve topluma ayna tutan bir sanattır. Kısacası sinema içinden çıktığı toplumun bir yansımasıdır.
Sanatçı toplum içinde yer edinmiş ve doğal olarak da toplumsal yapının tozunu yutmuş bir bireydir. Birey sosyal kimliğini toplumsal yapı sayesinde edinir ve böylece toplumsal bir varlık haline gelir. Değerden bağımsız olarak sanat yapmak mümkün olmayacağı için sinemada da toplumsal izler gözlenmektedir.
Sinema ve toplum arasında diğer sanat dallarında da olduğu gibi güçlü bir bağ vardır. Çünkü sinema da bir toplum içinde doğmuş ve doğal olarak toplumsal yapıdan etkilenmiş ve o yapıyı da etkilemiştir. Belli bir dönemin içinde var olup da, o dönemin genel şartlarından etkilenmemiş herhangi bir kurum ya da kuruluş yoktur.
Sanat ve sanat eserleri kendilerini tam anlamıyla toplumsal dünyadan soyutlayamazlar bu nedenle sanat ve sanatçının toplumsal dünyası arasında kopmaz bir ilişki vardır. Sanatçı yarattığı sanatında toplumu, toplumsal yapıyı dile getirir. Sanat ve toplum arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Sanat toplum üzerinde olumlu etki yaratacağı gibi olumsuz etki de yaratabilir bu nedenle sanatçı toplumu ve toplumun yapısını iyi tanımalı ve iyi bilmelidir. Kısaca Toplum ve toplumsal ilişkileri bağlamında baktığımızda sinemanın, hiçbir zaman kültürden, değer yargılarından, toplumsal ideolojiden ve politik eğilimlerden uzak olmadığı görülür.
Zaten Boztepe’nin de dediği gibi sanatın temel işlevi, içinde yaşanılan toplumun yargı değerleri ve zihniyetini, yaptığı saptamalarla eleştirmek ve bir anlamda toplumsal zihniyetin gelişebilmesi için öneriler sunmaktır. Böyle bir sanat anlayışı, doğal olarak, insanlığın gelişmesini, olgunlaşmasını arzu eden bir anlayıştır. Ancak, egemen ideoloji yanlısı, tutucu bir sanat anlayışı da vardır. Bu anlayış, var olan egemen ideolojiye ait dünya görüsü, zihniyet ve yargı değerlerinin değişmemesi için gelişme yanlısı sanat gibi estetik değerlerden yararlanmakta ve sunduğu düşünceyi dönüştürerek ya da kendine göre güzelleştirip, biçimlendirerek izleyiciye empoze etmektedir.
Sonuç olarak sanat, toplum hayatında her zaman var olmuştur ve toplumun bir ürünüdür. Toplum içinde doğar, toplumun zihniyetini, değer yargılarını yansıtır ve bunlara ayna tutar. Sinema görsel ve işitsel yönüyle toplumsal yapıyı daha kalıcı ve zihinde canlandırması daha kolay bir hale getirir. Bu nedenle sinema sanatının toplum ve izleyici üzerinde büyük bir etkisi vardır. Toplumsal gerçeği olduğu gibi yansıtmada da önemi oldukça büyüktür. Sinema ait olduğu toplumdan, kültürden, ekonomiden ve halktan beslenen bir sanat dalı olduğu için ister istemez bir toplumun geçirmiş olduğu ekonomik ve sosyolojik gelişmelerde kendine yer edinecektir.
Kaynakça:
Adanýr, Oðuz. (2012). Sinemada Anlam ve Anlatım. İstanbul: Say Yayınları.
Boztepe, Veli. (2007). 1960 ve 1980 Askeri Darbelerinin Türk Siyasal Sinemasına Etkileri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007.
Yazar: Ela Öztürk